top of page

DOĞADA DRAMA

     Sene 2017. Mutlu Gelecek Atölyesi ile yollarım kesişmiş. O zamanlar “Özlem Hanım” olan ama şimdi yakın arkadaşım olan “Özlem'le” iş görüşmesi dolayısıyla bir araya gelmişiz. “Merhabanın” ardından direk konuya giriyor Özlem.

     “Hocam, özgeçmişinizde gördüm. Müzede drama filan yapıyorsunuz. Bunları konuşsak ya!”

      Ben bir şaşırıyorum tabi. Drama ile tiyatroyu birbirinden ayıran, tiyatronun t’sini ağzına almayan bir idareci.

     Sonra konu dönüyor dolaşıyor ve kendilerinin orman anaokulu konsepti kapsamında ormanda ders yaptıklarına geliyor. Drama dersini de ormanda yapmak istediklerinden bahsediyor.

     Müzeyle konuya giriş yapıp sağ gösteren Özlem, doğayı işin içine katarak öldürücü darbeyi vuruyor sol kroşe ile. İlk başlarda bir telaş yapıyorum. Ama yenilik her zaman ilgimi çeker. Balıklama atlıyorum “Doğada Drama” işine.

     Doğada yaptığım dersler çocuklara ne kattı onu burada anlatmayacağım. Bu yazımda bu sürecin hem bir insan hem de bir eğitmen olarak bana neler kazandırdığını anlatmak istiyorum.

     3 yıldır aktif olarak doğada dersler yapıyorum ve dürüst olmak gerekirse 30 yılda edinemediğim doğa bilincini 3 yılda edindim diyebilirim. Her geçen gün de yeni bir şeyler öğrenerek bu bilinçlenme devam ediyor.

     İnsan olarak doğa bilincine sahip olmamın dışında bir öğretmen olarak da bir dal parçasından, yapraktan, kozalaktan veya doğadaki herhangi bir şeyden içerik üretme ve bu içeriklerle öğrencilerimde farkındalık yaratma çabalarıma çok katkısı oldu bu eğitimlerin.

     Yetmedi öğrencilerimle beraber anne-babalarını da sürükledik doğaya. Ailece, cümbür cemaat doğanın nimetlerinden faydalanmaya çalıştık ve hala da çalışıyoruz. 

 

     Doğada yapılan eğitimlerin bana göre en can alıcı noktası yapılandırmadığımız, çocukları özgür bırakarak doğayı keşfetmelerine izin verdiğimiz zamanlardır. Ağaca tırmanma çabaları (ki birçok çocuk ilk başlarda ağaca tırmanmayı aklına getirmiyor.   Bunun için biraz teşvik gerekebilir), taşların altındaki böcekleri keşfetmeleri, karahindibaları üflemeleri, koşmaları, yuvarlanmaları… Tüm bunlar doğada eğitimin aslında çok doğal ve olmazsa olmazıyken bu yazının konusu olup muhteşem şeylermiş gibi lanse edilebiliyor. 

     Ne yazık ki ülkemizde doğada eğitim yapan okullar ve kurumlar çok az. Eğitimi okul binalarına hapsederek doğanın nimetlerinden mahrum kalıyoruz. 

     Şu ara tüm okullar karantina sonrası sınıf içinde metrekareye kaç öğrenci olacak, sıralar ve masalar nasıl düzenlenecek, ortak kullanım alanları hangi sırayla kullanılacak gibi düzenlemelerle uğraşmakta. Halbuki doğada eğitimi geniş kapsamlı uygulayan bir sistemimiz olsaydı şu an bunları mı konuşuyor olurduk yoksa doğada eğitimlerimize devam mı ederdik?

bottom of page